‘Görüşmemek’le
‘görüşememek’, ‘konuşmamak’la ‘konuşamamak’ arasında kesin, reddedilemez, karşı
konulamaz, yok edilemez bir fark var: Ölüm!
Bunun dışındaki her şey bahane.
Bunun da bilincine ancak ölümle yüz yüze gelindiğinde varılabiliyor çoğunlukla…
Yıllardır
görüşmüyor, konuşmuyor olsan da birisiyle, hatta böyle bir niyetin de olmasa; bir gün
istemen halinde bunu yapabileceğini bilmenin incecik izini bilinçaltında bile olsa taşırsın.
Tâ ki
‘ölüm haberi’ gelene kadar.
İşte o,
aslında “Şansını kaybettin,” demektir, “Artık istesen de…”
Yapma.
Söyle,
konuş.
İyi ya
da kötü, olumlu ya da olumsuz ne varsa söyleyebileceğin, durma…
Susma…
Konuş.
Kızdın
ya da kırıldın mı? Söyle. Konuş, dök eteğindekileri.
Görülmemiş
bir hesabın mı var? Söyle. Konuş, tartış, çöz, uzlaş.
Öğrenebileceğin-öğretebileceğin
şeyler mi var? Söyle. Konuş, anlat, anla, paylaş.
Seviyor
musun? Söyle. Konuş, göster, yaşa, yaşat.
Susma.
Suskunluğun
bir şey anlattığını mı sanıyorsun?
Onun hiç
de öyle sandığın/yücelttiğin gibi olmadığını sana ölümün anlatmasını
bekleme.
O şiddetli
tokadı bekleme.
Gerçek
anlamda kaybetmeyi bekleme.
Bir gerçek
kayıp daha yaşamayı bekleme.
Konuş.
Sakınma.
Korkma, kaçma.
Esirgeme.
Arada/yarıda/yarım
kalma.
Yaşamayı
ölümden öğrenme!
İşte böyle
sevgili insan.