Hani o “Bunalıyorum,”
var ya… O “Daraldım,”, “Patlayacağım artık,”lar falan…
Bir an
için dur. Derin soluklar al. Derin… Derin…
Gevşer gibi
oldun mu?
İyi. Şimdilik
bu kadarı bile yeter.
Haydi düşün
biraz: Nereden, nasıl girdin bu dolaşık yumağın içine?
Kim soktu
bu çıkmaza seni?
Gerçekten, yaşamı böyle bir kısır döngüye dönüştürmeyi kim becerebilir, insanın kendisinden başka?
Senden başka
kim bu kadar sıkı bağlayabilir elini-kolunu?
Peki, kurtulmak
mı istiyorsun bundan?
Evet, haklısın,
kurtulmalısın da. Acilen.
Dışarıda
başına gelebilecek her şey, bir labirentin içinde çıkışı bulacağım diye oradan
oraya dönüp durmaktan, soluksuz kalmaktan daha iyidir. Çünkü orada her ne çıkarsa çıksın karşına hazırlıklısındır, bir çaresini arar, bulursun.
Bulamayabilir misin? Elbette. Ama bir anlamı olur o çabanın da.
Onca zaman, kan-ter içinde duvarlara toslaya toslaya boş yere dolanmaktan bin kere iyidir.
Hem, unutma, sen
ördün elceğizlerinle o duvarları; yine ve ancak sen yıkabilirsin.
Hiç de
zor değil.
Meselâ
şöyle:
:))))))
İşte böyle.
Sevgiler
sana… Çok…
(Karikatür:
Marco Melgrati)