15 Eylül 2016 Perşembe

ÇIKIŞ

Hani o “Bunalıyorum,” var ya… O “Daraldım,”, “Patlayacağım artık,”lar falan…

Bir an için dur. Derin soluklar al. Derin… Derin…
Gevşer gibi oldun mu?
İyi. Şimdilik bu kadarı bile yeter.

Haydi düşün biraz: Nereden, nasıl girdin bu dolaşık yumağın içine?
Kim soktu bu çıkmaza seni?
Gerçekten, yaşamı böyle bir kısır döngüye dönüştürmeyi kim becerebilir, insanın kendisinden başka?
Senden başka kim bu kadar sıkı bağlayabilir elini-kolunu?

Peki, kurtulmak mı istiyorsun bundan?
Evet, haklısın, kurtulmalısın da. Acilen.

Dışarıda başına gelebilecek her şey, bir labirentin içinde çıkışı bulacağım diye oradan oraya dönüp durmaktan, soluksuz kalmaktan daha iyidir. Çünkü orada her ne çıkarsa çıksın karşına hazırlıklısındır, bir çaresini arar, bulursun.
Bulamayabilir misin? Elbette. Ama bir anlamı olur o çabanın da.
Onca zaman, kan-ter içinde duvarlara toslaya toslaya boş yere dolanmaktan bin kere iyidir.

Hem, unutma, sen ördün elceğizlerinle o duvarları; yine ve ancak sen yıkabilirsin.

Hiç de zor değil.

Meselâ şöyle:

 :))))))

İşte böyle.

Sevgiler sana… Çok…


(Karikatür: Marco Melgrati)