29 Şubat 2016 Pazartesi

'ONAY' MI GEREK?

Twitter’da izlediğim kişilerden biri, bir başkasının bir tweet’ini ‘RT’ etmiş (-paylaşmış).
O tweet şöyle:

“Seni özledim diyene hayır diyebilme gücünle ilgilenmez hayat. Sana hayır diyeni özleyebilmekten utanmama güçsüzlüğünle ilgilenir.”

Oldukça fazla sayıda kimse de beğenmiş, yeniden paylaşmış bunu.
Hepimiz, zaman zaman sosyal medya platformlarında düşündüğümüz, hissettiğimiz, sevdiğimiz ya da tepki duyduğumuz konularda bir şeyler yazıyoruz. Bunları aynen onaylayan ve yeniden paylaşanlar da oluyor, altına kendi yorumunu yazanlar da…

Baktım da, bu tweet’in altına bir yorum yapılmamış.

Kuşkusuz, bunlar, o cümleleri yazanın kendi görüşleridir, düşünceleridir.

Önce, kendimize ‘yaşam koçu’ benzeri bir rol biçmediğimize, her söylediğimizin doğru kabul edilmesini de -herhalde- beklemediğimize göre, bunları yazanın, hiçbir tartışmaya yol açmaması üzerine aklından neler geçmiş olabileceğini düşündüm.
Bunca onaylamadan memnun mudur? Biri eleştirecek olsa sinirlenecek biri midir? Kendine ve tabii düşüncesine güveni mi artmıştır? Yoksa yalnızca yazıp geçmiş, tepkilerle ilgilenmemiş midir?
Bilemem.
Ama kendisini tanımış ve karşılıklı konuşma fırsatı bulmuş olsaydım, ben biraz olsun tartışırdım doğrusu. Ne de olsa, her düşünce tartışmaya açık ve değerdir. Öyle olmalı. Yoksa başkalarıyla neden paylaşalım ki?

Birkaç itirazım olurdu ve onlara yanıtının ne olacağını da bilmek isterdim:

Öncelikle, bana göre herkes, hepimiz yaşadığımıza göre ‘hayat’la yüz yüze, iç içeyiz. Hepimizin kendimize ait bir yaşamı olduğuna, hepimiz farklı farklı da olsa ‘hayat’ın içinde olduğumuza göre, biz hayatla, o da bizle ilgilidir. Yani duyguları-düşünceleri-eylemleri ne olursa olsun, hayat yaşayan herkesle elbette etkileşim halindedir. Bana göre bunun tartışılacak bir yanı bile yok.

Özlemek-hayır demek-yine de özlemek-özlemekten utanmamak….. bağlantılarına gelince:

Özlemek’in sevgiyle ilişkisini belirtmeye gerek yok sanırım. Yani, ‘sevdiğimizi özleriz’.

Sormak isterdim o kişiye:

Sen, yalnızca sana ‘evet’ diyenleri mi seversin? Sana ‘evet’ diyen herkesi sever misin? Bu yeterli midir? Bu mudur sevginin ölçütü?
Birine ‘evet’ demenin bir lûtuf olduğuna, onun da seni ancak bundan sonra ve bu sayede sevebileceğine ve özleyebileceğine mi inanıyorsun?
Sevmek için önce onun kabul edip etmeyeceğini öğrenmeyi mi beklersin?
Ya, sana ‘hayır’ diyen birini sevemez misin? 
Sevmek-sevilmek, sevmemek-sevilmemek, onaya mı tâbîdir?

Seni seven -ve dolayısıyla özleyen- birine ‘hayır’ diyebilmenin bir güç ifadesi olduğuna mı inanıyorsun? Kimse kimseyi sevmek -ve dolayısıyla özlemek- zorunda olmadığına göre, sevmiyorsan ‘hayır’ demekten daha doğal ve beklenir olan ne var? Ve bunun güçle ne ilgisi var?

Diyelim ki birini sevdin ve o sana ‘hayır’ dedi. Vaz mı geçersin? Sevginin ancak kabul edilmesi durumunda var olabilecek bir duygu olduğuna mı inanıyorsun?
Hayatında hiç “Uygun görürsen seni sevebilir miyim?” gibi bir soruya muhatap ya da tanık olmuşluğun var mı? Ya sormuşluğun?

Gelelim “… hayır diyeni özleyebilmekten utanmama güçsüzlüğü”ne.
Bunu sehven yazmış olabilir misin? Aslında “…gücünle” diyecek olabilir misin?
Sevdiğini özlemenin neresi utanılacak bir şey?
Birini sevmenin, onu özlemenin, sevgisine de özlemine de sahip çıkmanın güçsüzlük olmadığını, tam tersine bu duyguların ve dolayısıyla onlara sahip olanın da güçlülüğünü gösterdiğini düşünsen bir an için?
Bunun da utanılacak değil, gururla ve övünçle sahiplenilecek bir sağlam duruş olduğunu düşünsen?
“Sevmek ve özlemek için senin onayına ihtiyacım yok,” duruşu sence de senin önerdiğin pısırıklıktan çok daha onurluca değil mi?

Bunları sorardım O’na ve şöyle derdim:

Sevgi ister karşılıklı olsun ister tek taraflı, bir pazarlık konusu değildir. Özlem de öyle.
Bu alanda ‘güç’ten olsa olsa sevgisini de özlemini de her koşulda aslanlar gibi taşıyabilmek bakımından söz edilebilir. İlle de işin içine ‘güç’ü katacaksak tabii.

Ve hayat, hepimizle aynı ölçüde ilgilenir ya da ilgilenmez, hiç kuşkun olmasın. Evet de desen hayır da, sevip özlesen de sevmeyip özlemesen de… Yaşadığın sürece ‘hayat’la ilişkin de hep sürer. Onun da seninle.

İşte bunları söylerdim, o kişiyle karşılıklı konuşma, sohbet etme fırsatı bulsaydım.
Olabilseydi öyle bir durum, 'O' bu sözlerim üzerine ne düşünür-ne yanıt verirdi, bunu da hep merak edeceğim.

İşte böyle, bunu okuyan dost.

Ne sevmekten vazgeç, ne özlemekten ne de bu duyguları gururla taşımaktan.
Yüreğini ‘onay’a bağlayanlar utansın.


Sevgiler sana.






















(Taş heykel: José Manuel Castro López)